İküden Uluslararası İnsan Hakları Akademisi 21. Yaz Sempozyumu

İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) tarafından İzmirde düzenlenen Uluslararası İnsan Hakları Akademisi 21. Yaz Sempozyumunda konuşan Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Prof. Dr. Engin Yıldırım, Anayasa Mahkemesi, OHAL döneminde verdiği kararlar nedeniyle sıklıkla eleştirildi. Türkiyenin karşılaştığı insan hakları sorunlarının çözümünde tüm yükü Anayasa Mahkemesine yüklemek bence biraz haksızlıktır” dedi.

İküden Uluslararası İnsan Hakları Akademisi 21. Yaz Sempozyumu
  • 04 Eylül 2018, Salı 15:23
İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) tarafından İzmirde düzenlenen Uluslararası İnsan Hakları Akademisi 21. Yaz Sempozyumunda konuşan Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Prof. Dr. Engin Yıldırım, Anayasa Mahkemesi, OHAL döneminde verdiği kararlar nedeniyle sıklıkla eleştirildi. Türkiyenin karşılaştığı insan hakları sorunlarının çözümünde tüm yükü Anayasa Mahkemesine yüklemek bence biraz haksızlıktır” dedi.
İKÜ tarafından İzmir Çeşmede Uluslararası İnsan Hakları Akademisi 21. Yaz Sempozyumu gerçekleştirildi. Sempozyumda; Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Prof. Dr. Engin Yıldırım, Yargıtay 13. Ceza Dairesi Başkanı ve Yargıtay İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Vuslat Dirim, İKÜ Rektörü Prof. Dr. Erhan Güzel, İKÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bahri Öztürk, Prof. Dr. Ablin Eser ve Prof. Dr. Klaus Tolksdorf konuşma yaptı.

Şu an elimizde 44 bin kadar dosya var”
Sempozyumda konuşan Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Prof. Dr. Engin Yıldırım, Türkiye Anayasa Mahkemesinin evrensel insan hakları standartlarının bu toplumda yerleştirilmesi doğrultusunda yoğun çalıştığına dikkat çekerek, “2012 yılına kadar Anayasa Mahkemesi norm denetimi ağırlıklı bir çalışma yürütmekteydi. 2010 yılındaki anayasa değişikliği ile kabul edilen yeni bir düzenleme anayasal sistemine girdi. 2012den bu yana 194 bin bireysel başvuru yapıldı. 194 bin bireysel başvurunun kabaca 150 bini sonuçlandırıldı. Şu an elimizde 44 bin kadar derdest dosya var. Darbe teşebbüsünden önce Anayasa Mahkemesi önüne gelen bireysel başvuruların aşağı yukarı yüzde 70ini bir yıl içinde sonuçlandırmaya başlamıştı. Darbe teşebbüsü ve OHAL bireysel başvuru sayısında artışlara yol açtı. Komisyon kurulması bireysel başvuru yükünü kısmen azalttı” diye konuştu.

“Tüm yükü Anayasa Mahkemesine yüklemek bence biraz haksızlıktır
Sonuçlanan başvurulardan 2 bin kadarında ihlal bulunduğunu ifade eden Yıldırım, şöyle konuştu:
Bu çok yüksek bir rakam gibi görülebilir. Dünyadaki tüm sistemlerle karşılaştırıldığında Almanya ve İspanya anayasa mahkemesinde de kabul edilebilir oranı tüm başvuruların yüzde 1ini oluşturuyor. Kabul edilemezlik oranlarının yüksek olmasında vatandaşların Anayasa Mahkemesini temyiz mahkemesi gibi algılama eğilimlerinin büyük payı var. Anayasa Mahkemesi bu gibi başvuruları kabul edilemez bulmakta. Yargıtay ve danıştayın temyiz mahkemesi yeri olarak görülmemeye dikkat ediyor. Ülkemizde bireysel başvuru 2004 yılında ciddi olarak tartışılmış. Yüksek yargı organlarının bu başvuru sisteminin bir temyiz uygulamasına neden olacağı endişelerinden hareketle o dönemde uygulama alanı bulamamış. Şu anda Anayasa Mahkemesi ile diğer yüksek yargı yerleri arasında ciddi bir uyum olduğunu görüyorum. Bu bireysel başvurunun etkinliği açısından sevindirici bir gelişme. Kararlar bir kesimce beğenilir, bir kesimce eleştirilir. Anayasa Mahkemesi, internet erişi ile ilgili verdiği kararlarda övülmüştür, OHAL döneminde verdiği KHK denetimi ile ilgili verdiği kararlar nedeniyle çok eleştirilmiştir. Türkiyenin karşı karşıya kaldığı insan hakları sorunlarının çözümünde tüm yükü Anayasa Mahkemesine vermek, tek çözüm yeri olarak Anayasa Mahkemesini görmek, 17 üye ve 95 ropörtörü sorumlu görmek bence biraz haksızlıktır. Bu gibi alanlardaki sorunların çözümü tüm kamu birimlerini ilgilendirir. Tüm kamu otoriteleri tüm işlemlerinde Anayasamızın öngördüğü gibi hukuk devleti ve insan haklarına saygıya dayanan uygulamaları teşvik ederlerse Türkiye Cumhuriyeti 100. yılında çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma konusunda ciddi adımlar atmış olacağını düşünüyorum.”

Konjonktürel gelişmeler kimseyi yanıltmasın”
Yargıtay 13. Ceza Dairesi Başkanı Vuslat Dirim ise insan hakları ve hukuk devleti ilkesinin insanlığın ortak değerlerinden olduğunu dile getirdi. Türk milletinin de bu değerlere gönülden bağlı olduğunu vurgulayan Dirim, şöyle devam etti:
Son zamanlarda yaşanan bir takım konjonktürel gelişmeler kimseyi yanıltmasın. Türkiye Cumhuriyeti Devleti çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmayı hedeflemekte ve en azından insan hakları açısından AB standartlarını yakalamayı istemektedir. Biz yaklaşık iki asır öncesinden tercihini batıdan yana kullanmış bir devletiz. Devletin bütün kurumları, özellikle de Yargıtay insan haklarına ve hukuk devleti ilkelerine saygınlık gereği, insan hakları ihlalleri ortaya çıktığında en kısa zamanda mağduriyetlerin giderilmesi için azami gayret göstermektedir.”

“En ağır cezaları gerektiren suçlardan biri”
Türkiye Cumhuriyeti ve demokrasinin 15 Temmuz 2016da çok vahim bir saldırıya uğradığını söyleyen Dirim, o gece yapılanların dünyanın her yerinde en ağır cezaları gerektiren suçlardan biri olduğunu belirtti. Bu olayın sorumlularının hukuk devleti çerçevesinde hak ettikleri cezayı alması için çaba gösterildiğini kaydeden Dirim, “Yaşanan sıkıntılara rağmen Türkiye Cumhuriyeti ve Türk halkının hukuka, demokrasiye ve adalete olan inancı aynen devam etmektedir. Onun içindir ki 685 sayılı KHK ile OHAL kapsamında alınan tedbirler nedeniyle mağdur olduğunu düşünen kişi ve kuruluşların yargı öncesi başvurabilecekleri bir itiraz komisyonu kurulmasına karar verilmiştir. Kuşkusuz OHAL İtiraz Komisyonunun kurulması Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru haklarını ortadan kaldırmamaktadır” dedi.

2017 yılında Strazburga 63 bin bireysel başvuru
Eserin ardından kürsüye çıkan Almanya eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Klaus Tolksdorf da AİHS-Uyuyan Güzelden Avrupanın Temeline konulu bir konuşma yaptı. Tolksdorf, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, tek yargı organı olması ve iç hukuk yollarının tüketilmesinin ardından bireysel başvuru yoluyla herkesin mahkemeye başvurabilmesi, mahkeme huzurundaki davaların sayısını aşırı derecede artırmıştır. Sadece 2017 yılında Strazburga 63 bin bireysel başvuruda bulunulmuştur. Bunlardan takriben 49 bini kabul edilemez, yaklaşık 14 bini ise kabul edilebilir başvurulardır. Bu sayılar bile uyuyan güzelin ne kadar büyük bir şiddetle uykudan uyandırıldığını ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin karşılaştığı zorlukların ne kadar büyük olduğunu göstermektedir ifadelerini kullandı.

Türkiye için 99 mahkumiyet söz konusu”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göz atıldığında, vatandaşların bazı durumlarda insan hakları bakımından hala çok zayıf güvence altında bulunduğunu savunan Tolksdorf sözlerini şöyle sürdürdü:
Bazı devletlerde kararların uygulanmasının eksikliği konusunda Strazburglu hakimlerin endişelenmesi gerekir. Söz konusu hükümetler somut olayda verilen cezaları ödemekteler. Ancak eleştirilen muameleyi kısmen değiştirmemekteler veya tereddüt ederek değiştirmekteler. Bu durum endişe verecek şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin mahkumiyet istatistiklerine de yansımıştır. Sadece 2017 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bin 68 kararında 908 kere sözleşmenin en az bir maddesinin ihlaline karar vermiştir. Mahkumiyetlerin yüzde 46sı Rusya, Türkiye ve Ukraynayı kapsamaktadır. Türkiye için 99 mahkumiyet söz konusudur. Bu mahkumiyetlerin 46sı adli yargılanma hakkının ihlaline ilişkin, 16sı ifade özgürlüğüne ilişkin, 4ü aile ve özel hayatın korunmasına ilişkin ve 4ü mülkiyet hakkına ilişkindir. Burada yanlış anlaşılmak istemem. Amacım kesinlikle Türkiyeyi kötülemek olamaz. Almanya da geçmişte sayı olarak az olsa da, çok kez hata yapmıştır. Örneğin ihtiyati tutukluluğun azaltılması veya Görgülü davasının aile mahkemeleri tarafından ele alınması konusunda içtihadımızla gurur duyamayız. Ancak rakamlar, Türkiyenin İnsan Hakları Sözleşmesi konusundaki uygulama olanaklarını henüz tüketmediğini göstermektedir.”

Kamuoyu gündeminde olan konuların en başında insan hakları var”
Sempozyumun açılışında konuşan İKÜ Rektörü Prof. Dr. Erhan Güzel, insan haklarının; evrensel değerleriyle, hak ve özgürlüklerin en önemli teminatı olması nedeniyle küresel kamuoyunun da gündeminde olan konuların başında geldiğini belirtti. Prof. Dr. Güzel, Ne yazık ki bu konular çoğunlukla tüm dünyada sıklıkla örnekleri görülen insan hakları ihlallerinden ibaret olmaktadır. Refah seviyesinin yüksek olduğu demokrasinin olgunlaştığı devletin ve bireyin alanlarının etkin şekilde ayrıştığı ve belirginleştiği ülkelerde ve tüm dünyada insan haklarının yok sayıldığı ihlal edildiği örnekleri görüyoruz. Tüm insanların eşit olduğuna inanan bireysel hak ve özgürlüklerin savunucusu olan herkesin mücadele vermesi gereken insan hakları ihlallerine karşı uluslar arası örgütlere hükümetlere, hukukçulara ve üniversitelere önemli görevler düşüyor şeklinde konuştu.
Uluslararası İnsan Hakları Akademisi 21. Yaz Çalıştayında Almanya, Fransa, İngiltere, Macaristan, Rusya, Avusturya, Tunus ve İtalyadan hukukçuları ağırladıklarını anlatan Rektör Güzel, çalıştay kapsamında adil yargılanma hakkı, adil yargılanma yükümlülüğü, ifade özgürlüğü, özel hayat ve aile hayatının korunması ve mülkiyetin korunması başlıklarının masaya yatırılacağını kaydetti.

Yanlış algı tamamen bitmiş değil
Uluslararası İnsan Hakları Akademisinin özellikle yüksek yargı yerlerinin dikkate aldığı bir kurum olduğunu vurgulayan İKÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bahri Öztürk de sempozyum hakkında şunları söyledi:
Darbe girişiminden sonra yaşanan bazı olumsuzlukların yurt dışında abartılarak farklı algılanmasına yol açtığını görünce bu yönde bir çalışma yapmaya karar verdik. İlkini geçen sene yaptık ve başarılı olduğunu yurt dışına gittiğimizde gördük. Bazı yanlış anlamaların giderildiğini gördük. Ancak bu toplantıda da görüyoruz ki, bu algı daha tamamen bitmiş değil. Çünkü Avrupada FETÖ denilen teşkilat fevkalade yaygın, köşe başlarını tutmuş vaziyette. Onun için bu mücadelenin sürmesi lazım. Ama bu mücadelenin burada yapılış tarzı bilimseldir. O çerçevede de insan hakları anlamında Türkiyede yaşanan son gelişmeleri değerlendiriyoruz. Özellikle olumlu gelişmeler üzerinde de durmaya gayret ediyoruz. Olağanüstü hal kalktı, bu sefer de bazı söylentiler yayılıyor. ‘Başkanlık sistemi ile olağanüstü hal sürekli hale getirildi diye. Bunların gerçekle uzaktan yakından alakası olmadığı ifade edebilmek için çalışma yaptık. 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği gösteriyor ki, artık olağanüstü halde olduğu gibi, temel hak ve özgürlükler kanun hükmünde kararname ile düzenlenemez. Olağanüstü halin kaldırılması çok büyük bir adım. İnsan hayatında rahatlamayı da görüyorsunuz. Başkanlık sisteminin de anlaşılmaya başlanmasıyla bazı endişelerin gideceğine inanıyoruz.”

“İnsan hakları hakkında konuşmaya başladığınızda karşınıza ilk çıkan şey FETÖ”
Çalışmalarında insan hakları konusundaki gelişmeleri ele aldıklarını ancak bu çalışmaların, son iki yılda darbe girişimi yüzünden mecburen ortaya çıkan yanlış algı ile ilgili yapılmaya başlandığını ifade eden Öztürk, “Çünkü insan hakları hakkında konuşmaya başladığınızda karşınıza ilk çıkan şey FETÖ. Bu teşkilatla ilgili olarak batıda fevkalade farklı bir algı var. Bizimle ilgili de fevkalade farklı bir algı var. Bununla ilgili süreçleri bilmedikleri için kendi kafa yapıları ile Türkiye ile ilgili algıları değişiyor. Biz yıllardır uğraşıyoruz algıyı gerçeğe dönüştürmek için. Algılarla işimiz yok, gerçeklerle ilgimiz var. Ülkede insan hakkı ihlali varsa o sana oluyor demektir. Yarın sana da gelir. İnsanın bunu savunmaması lazım zaten ama olmadığı halde ‘var diyorlarsa o da ayrı bir problemdir. Onun da üzerine gitmek lazım. İnsan hakkı ihlali varsa onunla mücadele etmek lazım, yokken ‘var deniyorsa onun da üzerine gitmek lazım. Ben bu algıların bu tür toplantılarla daha rahat azaltılabileceği kanaatindeyim ve zaten görüyorum da. Geçen sene olağanüstü hal döneminde bu insanlar buraya geldi. Çalışmalar yaptık ve bu çalışmaları her yere götürüyoruz. Uluslar arası İnsan Hakları Akademisi, güven kazanmış bir kurumdur. Biz buna devam edeceğiz. İnşallah amacımızı da ulaşacağız. Ben umutluyum” diye konuştu.

“İnsan hakları ceza hukuku için büyük önem taşır”
Geçen yıl da akademiye katıldığını ve OHAL nedeniyle endişeli geldiğini ifade eden Prof. Dr. Albin Eser de verimli bir akademi geçirerek ülkelerine büyük mutlulukla döndüklerini ifade etti. Avrupa Ceza ve Ceza Usul Hukukunda İnsan Hakları Güvencesi başlıklı sunumunda insan hakları için ceza hukukunun büyük önem taşıdığını beliren Eser, “Bir yandan ceza hukuku yoluyla bazı insan haklarının korunması, öte yandan insan haklarının kovuşturmaya karşı oynadığı rol her iki açıdan da insan hakları ceza hukuku için büyük önem taşır. İnsan hakları ceza hukuku ile en iyi şekilde korunabilir. Diğer yandan bireyi devlet tarafından gelebilecek istismarı müdahalelere karşı korumak, insan haklarının korunması ceza hukuku kadar hiçbir alanda bulunmamaktadır” dedi.
Sempozyum, 10 Eylül tarihine kadar devam edecek.

HABERE AİT RESİMLER


SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


yükleniyor

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

ANKET

Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?

yukarı çık